AKMAN BOZA HAKKINDA HERŞEY

Boza

NEDİR ?

Boza, darı irmiği, su ve şekerden üretilen alkolsüz, hafif mayalı bir içecektir.
Bilinen en eski Türk içeceklerinden biridir.

DOĞAL MI ?

Eğer AKMAN BOZA içiyorsanız; cevabımız EVET.
AKMAN BOZA olarak %100 DOĞAL ÜRÜNLER kullanarak ürettiğimiz Bozayı; tadı ve içeriği ile sevdiklerinizle beraber GÜVENLE İÇEBİLİRSİNİZ…

BESİN DEĞERLERİ NELERDİR ?

100 ml Boza’da;
240 kcal enerji
57.5 gr karbonhidrat,
3.5 gr protein,
0.5 gr yağ,
29 mg kalsiyum,
1,3 mg demir,
97 mg fosfor,
1 mg çinko,
0.09 mg Tiamin(B1 vitamini),
0.05 mg Riboflavin (B2 vitamini),>
1.16 mg Niasin bulunur.

NASIL YAPILIR ?

– 3 bardak bulgur
– 2 kahve fincanı pirinç
– 3 bardak tozşeker
– 1 bardak eski boza ya da kibrit kutusu büyüklüğünde maya geniş bir kap.
Bulgur akşamdan bol su ile ıslatılır. Ertesi gün bulgur ve pirinç iyice ezilinceye kadar pişirilir. Mikserle çırpılır ve ince süzgeçten geçirilir. Bu karışım hafif ateşe konulur. İçine şeker katılır ve eriyinceye kadar karıştırılır. Sonra ateşten alınır. Bir yerde ılınmaya bırakılır. Arada bir karıştırılır. Ilıdıktan sonra içine eski boza ya da ılık suyla ezilmiş maya katılır. İyice karıştırılır. Bu karışımın ağzı kapatılarak, 20-25 derecelik bir yerde, ara sıra karıştırılarak 2-3 gün bekletilir. İçinde göz göz hale gelmiş kabarcıklar görülürse olmuş demektir. Serin bir yere alınır. Soğuk servis yapılır. İsteğe bağlı olarak üzerine sarı leblebi ve tarçın ilave edilir.

SICAK MI SOĞUK MU İÇİLİR ?

Boza soğuk olarak tüketilmelidir. Üzerine isteğe bağlı olarak tarçın veya sarı leblebi ilave edilebilir. Bozayı içenler kendi zevkine göre kaşık ya da direk bardakla içebilir.

EKŞİ Mİ TATLI MI İÇİLMELİDİR ?

Boza Fermente bir içecek olduğu için gün geçtikçe mayanlanmakta ve tadı ekşimektedir. Tamamen damak tadıyla alakalı olan bu durumda, kimi müşterilerimiz bozayı aldıktan sonra birkaç gün bekleterek ekşi içmekte, kimi müşterilerimiz ise taze boza içmeyi tercih etmektedir.

SADECE KIŞ MEVSİMİNDE Mİ İÇİLİR ?

Türkiye’nin en eski Boza üreticilerinden Akman Boza olarak sloganımız “365 GÜN BOZA”.

İÇİNDE ALKOL VAR MI ?

Hayır. Boza’da alkol yoktur.

Boza fermente bir içecek olduğu için uzun süre bekletildiğinde ( 1 – 2 Ay ) mayalanma meydana gelmekte ve içeriğinde alkol ortaya çıkmaktadır.

Bu nedenle AKMAN BOZA olarak ürünlerimizin son kullanma tarihi, üretildiği tarihten itibaren “10 GÜN” ile sınırlanmıştır.

Üretim tarihi Akman Boza Şişesi üzerinde yer almaktadır. Bu nedenle AKMAN BOZA’yı taze olarak GÜVENLE TÜKETEBİLİRSİNİZ.

BOZANIN FAYDALARI NELERDİR ?

İçerdiği aktif mayalar sayesinde emziren annelerde süt yapımını artırır.
Nitrozamin gibi kanserojen maddelerin vücuttaki oluşumunun önlenmesine yardımcı olur.
İçerdiği aktif mayalar ve faydalı bakteriler sayesinde probiyotik etkisi vardır.
Gribal enfeksiyon gibi, birçok enfeksiyona karşı bünyeyi dirençli kılar, yararlı bakterilerle vücuttaki direncin güçlenmesini sağlar.
Zengin protein ve B vitamini içeriği nedeniyle enerji ihtiyacı fazla olan kişiler, gebeler ve sporcular için çok faydalıdır.
Bozanın mayalanması sırasında oluşan laktik asit, hazmı kolaylaştırmada çok yardımcıdır.
İçerdiği laktik asit nedeniyle bağırsak florasını düzenleyici role sahiptir.
Mide bezlerinin faaliyetlerini olumlu yönde etkiler.
B kompleksi vitaminleri içerdiğinden beslenmede önemli role sahiptir.
Zihin açıcı ve sinirleri dinlendirici etkisi vardır.
Karbonhidrat ve proteinin yanı sıra birçok besin öğesini içerdiğinden besleyici özelliği nedeniyle “sıvı ekmek” olarak anılır.

BOZANIN TARİHİ

İlk çıkışı 8-9 bin yıl önce Mezopotamya’ya dayanır. Mısır ve Kuzey Afrika sahillerinde Akdenizli tüccar gemiciler aracılığıyla batıya, Hazar Denizi güneyinden doğuya, Asya içlerine ve Çin’e; İran ve Afganistan’a, Kafkaslar’dan kuzeye, Volga Havzası’na doğru geniş bir coğrafyaya yayıldığı bilinir. Boza’nın dünyadaki yayılışı Türklerin göçleriyle gerçekleşmiştir. Yunanlı tarihçi Ksenophon, M.Ö. 401 yılı sonunda Doğu Anadolu’da yapıldığını ve hazırlandıktan sonra çömlek kaplarla toprağa gömüldüğünü belirtmiştir. İlk çağlarda darı, arpa gibi hububat fermantasyonları ile elde edilen Boza, çeşitli isimlerle Mısır ve Trakya’da yayılmıştır.

Selçuklular zamanında Bekni adı verilmiştir. O dönemde Bozanın darı, buğday, mısır, pirinç veya arpadan yapıldığı, olgunlaşması için testide korunduğu bilinmektedir.

Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lugati’t Türk adlı eserinde (1074), Karahanlılar’ın darıdan elde ettikleri ve bu içeceğe “Buhoun” dedikleri belirtilir. Aynı eserde bu içeceğin Arapça karşılığı ise “mizr” olarak geçer. 1436 yılında Venedikli seyyah Giosaphat Barbaro tarafından Rusya’nın Rjasan şehrindeki Türkler’in Boza içtikleri ve bu içeceğe “bossoi” dedikleri kaydedilmiştir. Rus askeri F.S. Efromov, 1755 yılında Buhara Özbekleri’nin Bozayı sarı buğdaydan yaptıklarını belirtmiştir. Alman seyyah C. Niebuhr ise 1701-1767 tarihleri arasında yaptığı seyahatlerde içeceğin Kahire, Basra ve Doğu Anadolu’da tüketildiğini görmüştür.

Günümüzde içecek, dünyada Türkler’in yaşadıkları ya da Türkler’in egemenliğinde bulunmuş ülkelerde “Boza” veya Bozaya çok yakın isimlerle anılır ve içilir. “Buha-merissa” adıyla Kırım, Volga çevresi, Kafkaslar, Türkistan, Macaristan, Balkanlar, Arap ülkeleri ve birçok zenci kabilesinde tüketilir. Kırım’da darı veya buğday unu, Kazan’da darı, Türkistan’da iri öğütülmüş pirinç unu, Kırgızlar’da buğday yarması, Çerkezler’de darı, Yobol Türkleri’nde arpa, Yugoslavya’da mısır, Mısır’da ise darı unundan yapılmaktadır. Romenler’in ve Ruslar’ın “braga” olarak tükettikleri içecek, sarı buğday, arpa veya darıdan yapılan bir tür Boza olarak tanımlanabilir. Yine Ruslar’ın “kvas” adıyla andıkları arpa veya çavdardan yapılan içecek de Bozaya çok benzer.

Balkan ülkeleri Bozayı sıkça tüketmektedir. Bozanın Balkanlar’a gelişine ilişkin öykülerden birine göre Orta Asya’dan kalkıp XI. yüzyılda Karadeniz’in kuzeyinden Balkanlar’a kadar olan bir bölgeye yerleşen Kıpçaklar, Bozayı Balkanlara taşımışlardır. Diğer öyküye göre, Horasanlı savaşçı dervişlerden Sarı Saltık Horasan’dan gelip Anadolu’da Hacı Bektaş’a bağlanmıştır. Rumeli’ye yerleşen ilk Müslüman Türk toplulukları da yönetmek için 1263 yılında Babadağı’na (şimdiki Dobruca’ya) gelmiş, Horasan’da öğrendiği Bozacılığı bölge halkına öğretmiştir. Böylelikle Sarı Saltık, Bozacı esnafının piri olarak bilinmektedir.

Osmanlı Döneminde Boza:

En parlak dönemini Osmanlı devrinde yaşayan Boza ve Bozacılık, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulduğu yıllarda büyük kentlerin temel zanaatlarından biri haline gelmiştir. Yine aynı şekilde 14. ve 15. yüzyıllarda kent yaşamı üzerine yapılan araştırmalar, Bozahanelerin Osmanlı kentinin karakteristiklerinden olduğunu gösterir.

Fatih devrinde Bozaya ilk olarak Fatih’in sevdiği içecek listesinde rastlanır ve 1 testi Boza’nın 10 akçe olduğuna kayıtlarda rastlanmaktadır.
Kanuni döneminde Boza ve Bozahanelerin de yer aldığı bazı kanunnameler çıkarılmıştır. Mısır Eyaleti Kanunnameleri’nde şehir halkının Bozahanelerde Boza içmek bahanesiyle şaraptan uzak durması gerektiği, Rumeli Eyaleti Kanunnameleri’nde ise şehir Bozahanelerinden her ay on beşer akçe alınması yer almıştır.

II. Selim döneminde içki ve Bozayla ilgili çeşitli yasaklamalar getirilmiştir. İçine afyon katılarak elde edilen ‘Tatar Bozası’ yasaklanmış, Tatar Bozası işlenen Bozahanelerin kapatılması kararlaştırılmıştır.

17. yüzyılda Evliya Çelebi, Osmanlı, Kafkasya, Arap ülkeleri, Balkanlar ve Orta Avrupa için tarihsel bir coğrafya ve kültür atlası niteliğini taşıyan Seyahatname adlı başyapıtında Bozacılıkla ilgili bilgilere yer vermiştir. Evliya Çelebi’nin bu eserinde de belirtildiği gibi Boza Osmanlı döneminde en parlak devrini yaşamıştır. İstanbul hakkında 1635 yılına ait bilgiler arasında “Esnaf-ı Dar-ı Bozacıyan” başlığı altında verilen bilgilere göre, 17. yüzyılda İstanbul’da 300 dükkanda 1005 Bozacı çalışmaktadır. Boza askerlere beden kuvveti ve sıcaklık verip açlığı giderdiği için yeniçeriler tarafından fazlaca tüketilmektedir ve Bozacılık orduda çok önem verilen bir meslektir. Evliya Çelebi yine aynı eserinde “Esnaf-ı Darı Bozacıyan” adı altında bir başka Boza çeşidinden de söz etmiş, 40 dükkanda toplamda 105 kişinin çalıştığını belirtmiştir. Bu Bozanın Tekirdağ darısından yapıldığını, alkollü olmadığını ve süt beyazı renginde olduğunu anlatmıştır.

1640 tarihe ait Es’ar Defteri’ne göre tatlı Bozanın 280 dirhemi 1 akçedir. Günümüz birimine çevrildiğinde bu değer 896 gram Bozaya denk gelmektedir.

1670-1671 yılları arasında IV. Mehmet, Bozahaneler Vak’ası ile içkiyi yasaklayıp tüm meyhane ve Bozahaneleri kapattırmıştır. Edirne’de yaşayan ve yazları İstanbul’a gelen IV. Mehmet’in İstanbul dışında bulunduğu bir gün Bozahane ve meyhanelerin açıldığı söylentisi çıkar. Bozahaneci ve meyhanecilerden rüşvet alan Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın resmen olmasa da o gün Bozahane ve meyhanelerin açılmasına göz yumduğu ihbar edilir. Bunun üzerine İstanbul’a haber gönderen padişah bu bilginin doğru olması halinde sorumluların katledileceğini bildirir. Sadrazamın suçu sadaret kahyasının üzerine atması üzerine kahya boğdurulur.

18. yüzyılda Bozahanelerin çoğunluğu gizlice alkollü içki satmaktan dolayı kapatılmıştır. Bu yüzyılda tatlı üretim artmış, alkol içeren Boza üretimi ise yasakların da etkisiyle azalmıştır. 1839 yılı ve sonrasında yaygınlaşmaya devam etmiştir.

19. yüzyılda ekşi ve alkollü Bozanın yerini giderek tatlı ve alkolsüz Arnavut Bozası almıştır. Bu Boza çeşidi, genellikle Ermeniler tarafından üretilen ekşi Bozaya kıyasla saray tarafından daha çok sevilmiştir.

Tüm dünyada, özellikle Orta Doğu, Orta Asya, Balkan ve Afrika ülkeleri ile Türkiye’de üretimi yapılan içecek, her yörede farklı kıvam ve lezzetlerle tanınan bir içecektir. Bazı bölgelerde sulu kıvamlı tüketilen içecek, bazı yerlerde ise çok ekşi bir tada sahiptir. İçeceğin lezzeti, fermente bir içecek olmasından dolayı zaman içinde tatlıdan ekşiye değişmektedir. Eskiden pekmez, tarçın, karanfil, zencefil ve hindistan cevizi ile içilen içecek, günümüzde tarçın ve sarı leblebiyle sunulmaktadır.